Biz sadece et ve kemik değiliz, cildin içine sarılmış galaksileriz, biçimde yürüyen yıldız tozu, insan gözleri aracılığıyla kendini hatırlayan eski ışığız.
Köklerimiz toprağa, ormanlara, okyanuslara, dağlara derinlemesine iniyor. Dünya'nın kalp atışını kendi kalbimizde taşıyoruz, onun ritimleri kanımızda atıyor, bilgeliği kemiklerimize dokunmuş durumda.
Ve yine de bakışlarımız yukarıya, sonsuz gökyüzüne, nereden geldiğimizi fısıldayan takımyıldızlara, hayatta kalmaktan, yerçekiminden, zamandan daha fazlası olduğumuzu hatırlatan yıldızlara doğru çekiliyor.
Biz köprüyüz—ayaklarımız toprakta, başlarımız göklere yükselmiş, kalplerimiz hem çamuru hem de evreni, hem insani yarayı hem de ilahi kıvılcımı tutacak kadar geniş.
Bunu unuttuğumuzda, sadece günler içinde hareket eden bedenler olduğuna inanarak küçük yaşarız. Ama hatırladığımızda, dünya yıldızlara dokunabileceği ve yıldızların dünyaya kök salabileceği portallar, kanallar haline geliriz.
Gülüşlerimiz, acılarımız, yaratımımız, bağlantımız—bunlar evrenin kendini bizler aracılığıyla tanıdığı yollar, kozmik olanın insani hale geldiği ve insani olanın kozmik hale geldiği yollar.
İnsan olmak, toprak veya gökyüzü arasında seçim yapmak değildir; her ikisinin de kutsal buluşma noktası olmak, yıldızların hafızasını taşırken dünyanın güzelliğine bakarak yaşayan köprüler gibi yürümektir.
View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
Biz sadece et ve kemik değiliz, cildin içine sarılmış galaksileriz, biçimde yürüyen yıldız tozu, insan gözleri aracılığıyla kendini hatırlayan eski ışığız.
Köklerimiz toprağa, ormanlara, okyanuslara, dağlara derinlemesine iniyor. Dünya'nın kalp atışını kendi kalbimizde taşıyoruz, onun ritimleri kanımızda atıyor, bilgeliği kemiklerimize dokunmuş durumda.
Ve yine de bakışlarımız yukarıya, sonsuz gökyüzüne, nereden geldiğimizi fısıldayan takımyıldızlara, hayatta kalmaktan, yerçekiminden, zamandan daha fazlası olduğumuzu hatırlatan yıldızlara doğru çekiliyor.
Biz köprüyüz—ayaklarımız toprakta, başlarımız göklere yükselmiş, kalplerimiz hem çamuru hem de evreni, hem insani yarayı hem de ilahi kıvılcımı tutacak kadar geniş.
Bunu unuttuğumuzda, sadece günler içinde hareket eden bedenler olduğuna inanarak küçük yaşarız. Ama hatırladığımızda, dünya yıldızlara dokunabileceği ve yıldızların dünyaya kök salabileceği portallar, kanallar haline geliriz.
Gülüşlerimiz, acılarımız, yaratımımız, bağlantımız—bunlar evrenin kendini bizler aracılığıyla tanıdığı yollar, kozmik olanın insani hale geldiği ve insani olanın kozmik hale geldiği yollar.
İnsan olmak, toprak veya gökyüzü arasında seçim yapmak değildir; her ikisinin de kutsal buluşma noktası olmak, yıldızların hafızasını taşırken dünyanın güzelliğine bakarak yaşayan köprüler gibi yürümektir.